KİTAP FUARININ SON GÜNÜNDE İKİ AYRI SÖYLEŞİ

Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesinde (KMÜ) düzenlenen 3. Kitap Fuarı, bir hafta boyunca söyleşilerden tiyatrolara, halk oyunları gösterisinden müzik dinletilerine kadar pek çok etkinliğe ev sahipliği yaptı.

Kitap Fuarının beşinci gününde de iki söyleşi gerçekleştirildi. Çocuk ve Yaşam Topluluğu tarafından düzenlenen ilk söyleşinin konuğu Türkiye Sağırlar Milli Federasyonu Yönetim Kurulu Başkanı Ercüment Tanrıverdi oldu.

Söyleşi, saygı duruşunda bulunulması ve işaret dili eşliğinde İstiklal Marşı, Onuncu Yıl Marşı ve İzmir Marşı’nın okunmasıyla başladı. Marşların okunmasının ardından sahneye gelen Ercüment Tanrıverdi işaret dili hakkında katılımcılara açıklamalarda bulundu.

”İşaret dili, insanlık tarihi kadar eskidir”

Tanrıverdi, ”İşaret dili, İnsanlık tarihi kadar eskidir, 18'inci yüzyılda bazı düşünürler işaret dilinin konuşma dilinden eski olduğunu söylemişlerdir. İlk ve Orta Çağda işitme engelli olmak büyük felaketti; işitme engelliler toplum ve aile tarafından horlanıyor, uğursuz sayılıyor, kendilerine ilgi ve şefkat gösterilmiyordu. İşitme engellilerin toplumda kabul görmeleri ve resmi işlerde işaret dilinin kabul edilmesi İslamiyet’le birlikte oldu. Osmanlılarda sağırlar ilk kez Yıldırım Beyazıt döneminde sarayda görevlendirildi. İşaret dilinin, Osmanlı'da ilk resmiyeti kazanması Kanuni Sultan Süleyman döneminde olmuştur. Kanuni bu işaretlerle konuşmanın çok zekice bir iletişim kurmak olduğunu düşünmüş, saraydaki sağırlar ve bir kısım görevliler tarafından öğrenilmesi talimatını vermiştir. Adını ‘dilsiz dili’ diye adlandırdığı işaret dilinin özellikle Harem'de ve Hasoda'da öğrenilmesi gerektiğini belirtmiştir. Böylece başta padişah olmak üzere kimi görevlilerin de işaret dilini kullanmaya başladıklarını görebiliyoruz. Resmi olarak işaret dili Osmanlı Hukuku Mecelle'de de kabul edilmiştir.” dedi.

“2. Abdülhamit Dönemi, Türk İşaret Dilinin altın dönemi oldu”

Tanrıverdi konuşmasını şöyle sürdürdü: ”1760'ta Paris’te ilk Dilsiz Mektebi’nin açılmasıyla bu düşünce yeni bir girişim başlattı. Bunun üzerine Avusturya kökenli Hamidiye Ticaret Mektebi Müdürü Ferdinad Grati, 1889 Haziran ayı başında bir dilekçe yazarak sağırlar tarihinde önemli isimlerden birisi haline geldi. Dilekçenin kabul edilmesiyle 2. Abdülhamit, 1889 yılında ilk Sağırlar Okulunu Hamidiye Ticaret Mektebi içerisinde açtı ve 2. Abdülhamit Dönemi Türk İşaret Dilinin altın dönemi oldu. Bu okul 22 öğrenci ile 30 Eylül 1889 tarihinde eğitim-öğretime başladı. Ayrıca öğrencilere vapurlarda ve tramvayda ücretsiz seyahat hakkı verildi. Cumhuriyet Döneminde ise 37 yıl boyunca İstanbul’da olan Dilsiz Mektebi, 1926 yılında İzmir’deki Sağır Dilsiz ve Körler Müessesesine devredildi. 1941'de günümüzde de faal olan Türkiye Sağırlar Tesanüt Derneği, 1944 yılında İstanbul Aksaray’da Sağır Dilsiz Mektebi kuruldu.”

Konuşmasının son bölümünde Türkiye Sağırlar Milli Federasyonu (TSMF) ve Türkiye’de işitme engelliler için yapılan çalışmalardan bahseden Tanrıverdi, "TSMF, 1960 tarihinde İstanbul’da kurulmuştur. 1963 yılında Bakanlar Kurulu kararı ile ‘milli’ sıfatı alarak Türkiye'yi yurt dışında temsil yetkisi almıştır ve aynı yıl bu yetki ile dünyanın bu alandaki en köklü ve büyük kuruluşu olan Dünya Sağırlar Federasyonunun (WFD) üyesi olmuştur. 1964 yılında ise Bakanlar Kurulu kararı ile ‘kamuya yararlı’ kurum statüsüne kavuşmuştur.” diyerek sözlerini noktaladı.

Söyleşi, KMÜ ve Karaman Halk Eğitim Merkezi işbirliğinde düzenlenen ‘İşaret Dili’ kursuna katılarak kursu başarıyla bitiren öğrencilere sertifikalarının verilmesi ve plaket takdiminin ardından sona erdi.

“Bir milleti yok etmek isteyenler o milletin dili, dini ve tarihi ile oynarlar”

Günün ikinci söyleşi programına ise Ünlü Tarihçi ve Yazar Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil konuk oldu. Söyleşiye Karaman Belediye Başkan Yardımcısı Eyüp Hüsamettin Aslan’ın yanı sıra üniversite personeli ve çok sayıda öğrenci katıldı.

Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil söyleşisinde Osmanlı Devleti döneminde yaşanan ve tarihte iz bırakan önemli olaylardan bahsederek şunları dile getirdi: “Bilgi kirliliği, diziler ve filmler yüzünden Osmanlı Devleti yeterince iyi tanınmıyor. Osmanlı Devletini tanımak isteyenler Osmanlı’nın bıraktığı eserlere bakmalı. Osmanlı Devletinin miras bıraktığı ve bizlere kazandırdığı eserleri incelediğimizde bahsi geçen eserlerde Osmanlı’nın din, dil, tarih, edebiyat ve kültürel değerleri hakkında bilgi edinmemiz mümkündür.”

Prof. Dr. Şimşirgil, devletler ve milletler için birlik ve beraberliğin önemine değinerek konuşmasını şöyle sürdürdü: “Birlik ve beraberlik bir devletin olmazsa olmazıdır. Bir milleti yok etmek isteyenler o milletin dili, dini ve tarihi ile oynarlar. Çünkü tarihin, dilin ve dinin bir şuuru vardır. Bu değerler topluma şahsiyet kazandırır. Tam da bu yüzden bu değerlerimizle oynuyorlar. Bunları iyi bilelim, hepimiz öğrenelim ve bunları sorgulayalım. Dünyanın her coğrafyasında devlet kurmuşuz. Dün haritalar çizen bir milletin evlatlarıyken şimdi bizim haritamız çiziliyor. Yabancı güçler bizi bölmek için fırsat gözetliyor. Bu milletin ecdadından aldığı gücü biliyorum. Günümüzde yine bizi bizimle vurmaya çalışıyorlar. Amerika ve İsrail’in büyük oyunu devam ediyor. Bu oyunun farkına varın ve nimet elinizdeyken kıymetini bilin. Allah birliğimizi, dirliğimizi daim etsin ve bizlere ecdadını tanıyan, bilen ve anlayan nesiller nasip etsin. Tarihi iyi okuyalım ve iyi öğrenelim.”

Söyleşi, Prof. Dr. Şimşirgil’in soruları yanıtlaması, kitaplarını imzalaması ve plaket takdimi ile sona erdi.