3. KİTAP FUARI ‘TÜRKÇENİN GELECEĞİ’ PANELİ İLE SONA ERDİ

3. Kitap Fuarının son gününde Karaman Belediyesi, Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi (KMÜ) ve Genç Eğitimciler Öğrenci Topluluğu tarafından ‘Türkçenin Geleceği’ konulu panel düzenlendi.

742. Karaman Türk Dil Bayramı ve Yunus Emre'yi Anma Etkinlikleri kapsamında düzenlenen panelde Hacettepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nurettin Demir, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Akar ile KMÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü ve Türk Dili Bölümü Başkanı Öğretim Üyesi Doç. Dr. İdris Nebi Uysal konuşmacı olarak yer aldı.

Panele KMÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Akgül, Belediye Başkan Yardımcısı Eyüp Hüsamettin Aslan, dekan ve müdürler, davetliler, üniversite personeli ve çok sayıda öğrenci katıldı. Panel saygı duruşunda bulunulması ve İstiklal Marşı’nın okunmasının ardından panelistlerin sahnede yerini alması ile başladı.

“Coğrafya genişledikçe dil de değişir”

Programda ilk olarak panelin moderatörlüğünü yapan Prof. Dr. Nurettin Demir ‘Türk Dilinin Coğrafyası’ konulu sunumunu gerçekleştirdi. Türkçenin günümüzde en güçlü döneminde olduğuna vurgu yapan Prof. Dr. Demir, “Türkçe Balkanlardan Çin’e kadar çok geniş bir coğrafyada konuşuluyor ve bu alan giderek büyüyor. Diller tarih, yüzey ve sosyal sınıflar yüzünden farklılaşır. Coğrafya genişledikçe dil de değişir. Türkler tarih içinde farklı yerlere göçmüşler ve tarihsel çeşitlenme içinde dil de etkilenmiştir. Aynı dil içinde sosyal tabaka, cinsiyet, yaş, bölge, dil politikası ve teknolojiye göre de çeşitlenme olur fakat standart dil her birimizi ortak noktada buluşturur. Standart dile sosyal prestij, yerel ve sosyal iz taşımama, yön gösterici olma, bağlayıcılık ve kurumsallık gibi nedenlerden dolayı ihtiyaç duyulur. Standart dil genellikle sözlü değil yazım dili ile ilgilidir.  Dilin; sözlü iletişim, devlet idaresi, eğitim, edebiyat, basın, ibadet ve ticaret gibi pek çok alanda işlevi vardır. Dilin içinde farklı dil türleri de rekabet içindedir.” dedi.

“Bir dil camiye girdiyse bilim dili de devlet dili de olur”

Panelde ikinci olarak söz alan Prof. Dr. Ali Akar ise ‘Türkiye’nin ve Türkçenin Gücü’ konusunda açıklamalarda bulundu. Prof. Dr. Akar, “Karaman, Türkçenin başkenti. Bu marka geliştirilmelidir. Türkçeye Karamanoğlu Mehmet Bey kadar Yunus Emre’nin de etkisi vardır. Çünkü dinin kutsallığı dili üzerinden de yürür. Anadolu’daki tasavvuf hareketlerinin dil üzerinde çok büyük etkisi olmuştur. Bir dil camiye girdiyse bilim dili de devlet dili de olur. Atatürk’ün ataları da Karaman'dan gitmiştir. Bu coğrafya Türkçe ile bağlantılarını çok kuvvetli kuran bir yer.” diyerek sözlerine başladı.

“Bilgi teknolojileri Türkçenin geleceğine büyük alan açtı”

Prof. Dr. Akar, “Diller tarih ve semboller üzerinden yürür. Diller insanın organik bir parçası ve bu yüzden yaşamaya devam edecek. Teknolojinin iyice gelişmesiyle ses yazıya, düşünce söze dönüştürülmeye başlandı. Bu yüzden dilin ne olacağını ve geleceğini bilemiyoruz. Türkçe çok geniş bir coğrafyada büyük bir insan kitlesi tarafından konuşuluyor. Türkçenin geleceğine dair fırsatlarımız ve sorunlarımız var. Bilgi teknolojileri de Türkçenin geleceğine büyük alan açtı. Teknolojinin avantajı da dezavantajı da var. Bugünkü Z kuşağında dilde çok büyük tahribatlar var. Sadece Türkçede değil, tüm dünya dillerinde sorun var. Yabancı dile karşı değiliz fakat bu ülkede yabancı dille eğitim sorun. Eğitim dilini sağlam tutmalıyız. Türkler çok geniş bir coğrafyaya yayıldığı için Türk dünyasında dil birliği mümkün olmadı. Türk dünyasında ortak kültürel birliğe gidilebilir. Ortak birliğe yatırım yapılırsa eğer siyasi, ekonomik birlik de güçlenir.” şeklinde konuştu.

“Toplumsal ilişkiler, aslında birer dil ilişkisidir”

Panelde son olarak söz alan Doç. Dr. İdris Nebi Uysal, Türkçenin yabancı dillerle ilişkisinden, bu ilişkinin alıntı-verinti yönünden ve dilimize yansımalarından bahsetti. Doç. Dr. Uysal, ”Toplumlar, tarih boyunca birbirleriyle türlü ilişkiler içine girmiştir. Ticaret, seyahat, savaş, göç, din gibi yollarla kurulan bu temasların, kültür ve dile yansımalarının olması muhakkaktır. Toplumsal ilişkiler, aslında birer dil ilişkisidir. Sosyal, siyasal ve kültürel değişmelerin en açık görüldüğü alanların başında da dil vardır. Herhangi bir şekilde karşı karşıya gelen diller birbirini etkiler. Bir dilde yaşanan değişmeleri izleme ve anlama imkânı sunan bu temaslar; sonuçlarıyla tarih, psikoloji, sosyoloji gibi birçok disipline de hizmet eder.” Dedi.

“Dil ilişkilerinin temelinde toplumların birbiriyle olan teması vardır”

Dil ilişkilerinin diller açısından alış-veriş olmak üzere iki yönü olduğunu belirten Doç. Dr. Uysal, konuşmasına şöyle devam etti: “Bu sürecin en yaygın sonucu kelime alışverişidir. Dil ilişkilerinin temelinde toplumların birbiriyle olan teması vardır. Diller ihtiyaç, özenti gibi ana nedenlerin dışında sosyal hayattaki köklü değişiklikler, din ve medeniyet dairesi değişiklikleri, tercüme faaliyetleri, alfabe değişikliği, dil bilinci eksikliği, yabancı dilde eğitim gibi sebeplerle başka dillerden kelime alırlar. Türkçe dil ilişkileri denince akıllara hemen Türkçenin diğer dillerden aldığı kelimeler gelir. Türkçenin dünya dillerine katkısının ise ayran, yoğurt gibi belirli kelimelerle sınırlı olduğu sanılır. Türkler, tarihin gördüğü en hareketli toplumlardan biri olarak kabul edilir. Bu hareketlilik, Türkçenin konuşulduğu bölgelerin sınırlarını devamlı değiştirmiştir. Türk kavimlerinin dinî ve kültürel değişimler geçirmesi, bugüne kadar 13 farklı alfabe kullanmış olması Türkçenin diğer dillerle ilişkisinin mahiyetini kolaylıkla anlama imkânı verir. Bu kadar değişikliğe rağmen Türkçenin varlığını sürdürmesi, onun ne kadar sağlam bir karaktere sahip olduğunun delilidir.”

“Türkçe en güçlü, en bereketli çağını yaşıyor”

Doç. Dr. Uysal konuşmasının son bölümünde ise şunları söyledi: “Türkçe en güçlü, en bereketli çağını yaşıyor. Türkçe için gelecek endişemiz asla yok. Dünyanın hemen her köşesinde milyonlarca insan Türkçe konuşuyor ve yazıyor. Türkçe günümüzde her alanda işlevsel olarak kullanılıyor. Unutmayalım ki dili yaşatan da öldüren de zenginleştiren de kısırlaştıran da kullanıcılarıdır. Türkçe için bir gelecek kaygısı taşımıyoruz. Ancak bu hiçbir sorun olmadığı anlamına gelmiyor. Aslında bunlar Türkçenin değil, Türkçe konuşanların sorunları. Temelinde de Türkçe öğretimindeki yetersizlik, bilgisizlik ve anadil bilincinden yoksunluk yatıyor. Türkçe hepimizin evi. Kendimizi en güvende hissettiğimiz yer. Onu korumak; evimizi, yurdumuzu korumak gibidir. Türkçeyi korumak demek, aslında kendimizi korumak demektir.” Panel katılımcıların sorularının cevaplandırılmasının ardından onurluk takdimi ile sona erdi.