KMÜ’DE ORTADOĞU KONUŞULDU

Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesinde (KMÜ) Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Öğrenci Topluluğu ile KMÜ Sosyal Ekonomik ve Politik Araştırmalar Uygulama ve Araştırma Merkezi işbirliğinde “Ortadoğu” konulu panel düzenlendi. Panele Vali Yardımcısı Sezer Işıktaş, İl Emniyet Müdürü Mehmet Şahne, KMÜ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Osman Çevik, İl Müftüsü Nuri Değirmenci, akademisyenler ve öğrenciler katıldı.

Panelin açılış konuşmasını yapan KMÜ Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Öğrenci Topluluğu Başkanı Halis Yazıcı, bu yıl kurulan topluluklarının şimdiye kadar kariyer günü, kitap okuma etkinlikleri, Ankara’daki merkezi teşkilat kurumlarını ziyaret gibi birçok faaliyet gerçekleştirdiğini, son olarak 9 Eylül Üniversitesinde düzenlenen 12. Ulusal Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Öğrenci Kongresine sekiz bildiriyle katıldıklarını ifade etti. Yazıcı “Geleceğin siyasetçilerini ve akademisyenlerini yetiştirmek parolasıyla topluluk faaliyetlerimiz devam edecektir.” şeklinde konuşmasına son verdi.

“Ortadoğu’da Türkiye de söz sahibi olmalı”

Oturum başkanlığını KMÜ Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölüm Başkanı Yrd. Doç. Dr. Sefa Usta’nın yaptığı panele Yrd. Doç. Dr. Arif Behiç Özcan ile Yrd. Doç. Dr. Yusuf Sayın konuşmacı olarak katıldı. Panelin açılışını yapan Yrd. Doç. Dr. Sefa Usta, “Medeniyetlere beşiklik eden ve ev sahipliği yapan, semavi dinlerin kaynağı olan Ortadoğu, Arap Baharı’ndan sonra önemli bir değişim geçirmiştir.” dedi. Ortadoğu’yu anlamak için Ortadoğu’da yaşayan insanları bilmek gerektiğini söyleyen Yrd. Doç. Dr. Usta, bu coğrafyada Türkiye’nin de söz sahibi olması ve politika üretmesinin önemli olduğunu belirtti.

“Eski haritalarda dünyanın merkezi Kudüs”

Panelde söz alan Selçuk Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Arif Behiç Özcan, Ortadoğu’nun zor bir bölge ve dünyanın çok önemli coğrafyalarından olduğunu belirterek “Dünya dümdüz sanılırken çizilen bütün haritalarda Ortadoğu ve Kudüs, bu haritaların merkezini oluşturmaktaydı. Bu da bu coğrafyanın tarihin her döneminde merkezi önemi olduğunu gösteriyor.” dedi.

Ortadoğu’nun hem etnik hem dini bakımdan dünyanın en renkli bölgelerinden birisi olduğunu söyleyen Yrd. Doç. Dr. Özcan, bu coğrafyada otuz kadar etnik grup ve pek çok din ve mezhep bulunduğunu dile getirdi. Özcan, “Ortadoğu’da bütün dökülen kanların sebebi bu etnik ve dini grupların herhangi birinin ötekileştirilmesidir. Bölgede herhangi bir grubu parya haline getirirseniz çatışmalara kapı aralarsınız. Bu farklılıkları muhafaza etmeye dayalı bir Ortadoğu mu yoksa bunları görmezden gelmeye dayalı bir Ortadoğu mu tasavvur etmeliyiz?” dedi.

“Müslüman Ortadoğu tabiri aşağılayıcıdır”

“Ortadoğu’ya tek taraflı değil, hem gözlerimizi yaşartan hem umutlarımızı yeşerten yönleriyle bakmalıyız.” şeklinde konuşan Yrd. Doç. Dr. Özcan, ‘Müslüman Ortadoğu’ tanımlamasının ise Batılılar tarafından geliştirildiğini ve bir aşağılama içerdiğini dile getirdi. Ortadoğu’da sadece Müslümanlar değil, Hıristiyanlar, Yahudiler ve bunların birbirinden farklı mezhepleri bulunmasına rağmen Müslüman Ortadoğu tabirinin bölgede sözde Müslümanlar tarafından yaratılan zulüm, acı, kan ve gözyaşına gönderme yaptığını söyleyen Özcan, “Her medeniyetin dünyaya bir bakış açısı vardır, herkes kendi istediği dünyayı tasavvur eder. Oturup başkalarının hayalini yaşamaktansa kendi hayal ettiğimiz dünyayı inşa etmek için çalışmalıyız.” dedi.

“Kudüs ve Bağdat’ı kontrol eden Ortadoğu’yu yönetir”

Ortadoğu’da tarih boyunca hakimiyet kuran Mısır, Hitit, Babil, Pers, Helen, Roma, Bizans, Sasani, İslam ve Selçuklu İmparatorlukları ile Haçlı Devletleri, Selahaddin Eyyubi Devleti, Moğol İmparatorluğu, Osmanlılar, Avrupa Kolonyalizmi ve günümüzdeki ulus devlet yapılarının bölgedeki mücadele alanının iki merkez üzerinde kesiştiğini ileri süren Yrd. Doç. Dr. Özcan, “Tarih boyunca bölgedeki imparatorlukların ve devletlerin mücadele alanları Kudüs ve Bağdat’tır. Bu iki merkez kimin kontrolündeyse Ortadoğu’yu o yönetir.” diye konuştu. Özcan, mücadele nedeninin kimi zaman kutsal mekanlar, kimi zaman doğal kaynaklar, kimi zaman Doğu Akdeniz havzası olsa da büyük aktör olmak isteyen bütün devletlerin bölge üzerindeki iddiasının süreceğini ifade etti.

“IŞİD’den en çok mağdur olan ülke Türkiye’dir”

Panelist Özcan’a IŞİD hakkında yöneltilen bir soru üzerine ise Özcan, IŞİD’in kuruluşu ile ilgili farklı tezler olmakla birlikte Batılı ülkelerin IŞİD’i desteklediğini savunarak “IŞİD’e katılım daha çok Batı ülkelerindendir. Batılılar kendi devletleri için tehlike arz eden içlerindeki Müslüman çocukları adeta Ortadoğu’ya kusmuşlardır. Türkiye de IŞİD’in gazabını üzerine çekmemek ve ülke güvenliğini korumak amacıyla vatandaşlarının IŞİD’e katılımını görmezden gelmiştir. Ayrıca Türkiye, ‘IŞİD’le mücadeleye edeyim’ derse yalnız kalır. Türkiye, Suriye konusunda yaptığı hatayı tekrarlamak istemiyor.” şeklinde konuştu. Yrd. Doç. Dr. Özcan, IŞİD konusunda en mağdur ülkenin de Türkiye olduğunu ileri sürerek “Soğuk Savaş’tan sonra Süleyman Demirel, Turgut Özal, İsmail Cem, Recep Tayyip Erdoğan ve Ahmet Davutoğlu tarafından bilinçli bir şekilde yürütülen ve Türkiye’nin özellikle Ortadoğu’ya yönelik açılımlarını öngören dış politikanın önünü kapamak ve Türkiye’yi içe dönmeye zorlamak için Ortadoğu’da IŞİD gibi tehditler var edilmektedir. IŞİD’den en çok yararlananlar da ABD, İsrail ve Esed rejimidir.” dedi.

“Bölgedeki savaşın temel sebebi dini söylemlerdir”

Panelin diğer bir konuşmacısı olan KMÜ İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Yusuf Sayın da Ortadoğu’da Tunus eylemiyle başlayan Arap Baharı’nın Birinci Dünya Savaşı sonrasında çizilen sınırların değişebileceği umutlarını doğurmuş olsa da Libya, Suriye ve Yemen operasyonlarında da görüldüğü gibi kısa sürede yerini ümitsizliğe bıraktığını söyledi.

Bölgedeki şu an var olan savaşın temel sebebinin dini söylemler olduğunu ileri süren Yrd. Doç. Dr. Sayın, IŞİD örneğinde bunun bariz bir şekilde gözlendiğini ifade etti. Bölgede artık din ve mezhebe dayalı yapay kardeşlikler tesis edilmeye başlandığını belirten Yrd. Doç. Dr. Sayın, “Yüzlerce yıldır var olan kardeşlik şu an yerini kavgalara bırakmıştır. Bölgede üst kimlik olan dini kimliklerle birlikte alt kimlikler de gün yüzüne çıkarılmış, ‘ben ve öteki’ algısı yaratılarak çatışmaların boyutu makro sonuçlara ulaşmıştır.” dedi.

“Müslüman halklar var, İslam dünyası yok”

“Günümüzde Müslüman halklar var ama İslam dünyası diye bir şey yoktur.” açıklamasında bulunan Yrd. Doç. Dr. Sayın, karikatür olayları nedeniyle Avrupa’da 15 kişinin ölümünün Batılılarda yarattığı tepkiye nazaran aynı gün Suriye’de 200 Müslüman’ın ölümünün bile Müslüman coğrafyasında benzer bir tepkiye yol açmadığını savunarak “Müslümanların canı çok ucuz. Bizlerin kan bedelimiz düşüktür. Asyalılar olarak ölmeliyiz, kötü yaşam sürmeliyiz, hiç yükselmemeliyiz.” dedi.

Bölgenin huzuru için Türkiye, İran ve Suudi Arabistan’ın tavırları ve dış politikasının rasyonel olarak şekillenmesi gerektiğine dikkat çeken Sayın, bu ülkelerin kendi çıkarlarıyla birlikte bölgesel çıkarları da düşünmesi gerektiğini ifade etti. Yrd. Doç. Dr. Sayın, son olarak bölgesel işbirlikleri ve diplomasinin altını çizerek “Kaybolan güneşimizi geri getirmek için coğrafyamızın ve potansiyelimizin farkında olmalıyız.” dedi.

Panel, katılımcılara teşekkür belgesi verilmesiyle sona erdi.