BİR GARİP YOLCU: NEŞET ERTAŞ

Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi (KMÜ) Sağlık, Kültür ve Spor Daire Başkanlığı tarafından düzenlenen ‘Bir Türkü Bir Hikâye’ konulu programda bu hafta Neşet Ertaş’ın eserleri dinleyenlerin beğenisine sunuldu. Programa, Karaman Valisi Fahri Meral’in eşi Zehra Meral'in yanı sıra davetliler, misafirler ve üniversite personeli katıldı.

Program, Yrd. Doç. Dr. Onur Aykaç’ın Neşet Ertaş’ın hayatını anlatmasıyla başladı. Yrd. Doç. Dr. Aykaç, abdallık geleneğinin son büyük temsilcisi ve Yaşar Kemal’in deyimiyle ‘Bozkırın Tezenesi’ olan Neşet Ertaş ile ilgili şunları söyledi: “Kırşehir Çiçekdağı’nda 1938 yılında Muharrem Ertaş’ın bir oğlu dünyaya geldi. Adına “Neşet” dediler. O çocuk, Muharrem Ertaş’ın yolundan yürüyüp abdallık geleneğinin sembol ismi olacaktır.

Neşet küçük yaşta babasıyla beraber düğünlere, şenliklere gider oldu. Önceleri düğünlerde zil çalıp tempo tuttu; yeri geldi köçek olup oynadı. Biraz büyüyünce kaşıkla ritim tuttu. Sonra keman çalmaya, en sonunda da saz çalmaya başladı. İlk bestesi, ‘Anam Ağlar’ türküsü oldu. Neşet, 1950’lerin ortalarında koptu bozkırdan. Yeni rotası İstanbul’du. Kaytan bıyıkları, dalgalı saçları ve püsküllü bağlamasıyla İstanbul macerası yaklaşık 2 yıl sürdü. Sonra koltuğunun altında iki plakla Kırşehir’e döndü Neşet Ertaş.

Bir süre Kırşehir’de konakladıktan sonra, bir gün Ankara’ya gelir, ‘Yurttan Sesler’ programına katılıp bir türkü söylemek ister. Geri çevirmezler Neşet’i. Artık sesi TRT’den de yankılanacaktır. Muzaffer Sarısözen’in hazırladığı “Yurttan Sesler” programında biz bozlak okur. ‘Geleli gülmedim ben bu cihana’ bozlağı yankılanır bütün Anadolu’da. Artık yeni mekânı Ankara’dır. Neşet Ertaş’ı ‘Neşet Ertaş’ yapan 60’lı yıllar başlamıştır artık. Başkentte ismi daha sık anılacak, peş peşe plaklar çıkaracak, radyoda sesi daha çok duyulacaktır. Hatta radyoda bir de program yapmaya başlayacaktır. Geceleri eğlence mekânlarında çalıp söylemeyi de bırakmaz.

Neşet Ertaş, Ankara’da çalıştığı gazinoda Leyla isminde bir kızla tanışır ve ailesine sormadan onunla evlenmeye karar verir. Ertaş, ailesini karşısına alıp Leyla ile evlenir. Büyük bir aşkla evlendiği Leyla’yla 10 yıl kadar evli kalır, üç çocuğu olur ondan. Sonra anlaşamayıp ayrılırlar. Tuhaf bir şekilde, bu ayrılık Neşet Ertaş’ı sanatının doruğuna çıkarır. Kariyerinin en güzel, en bilinen sevda türlülerini o dönem söyler. Hepsinde Leyla’yı kastettiği bellidir. ‘Kendim Ettim Kendim Buldum’, ‘Hata Benim Günah Benim Suç Benim’, ‘Evvelim Sen Oldun Ahirim Sensin’, ‘Yazımı Kışa Çevirdin’ ve daha niceleri...

1980’lere girerken Neşet Ertaş şöhretinin zirvesindedir. Çaldığı mekânlar dolup taşmaktadır. Ama pek mutlu değildir. Eşinden ayrılmış, babasıyla bozuşmuş, kalabalıklar içinde yalnız kalmıştır. İçkiye biraz daha meyletmiş, her şeyi içkiyle unutmaya çalışmıştır. Bir gece saz çalarken fenalaşır, parmakları tutmaz olur, bütün bedenini aniden bir ter kaplar. Hemen hastaneye kaldırırlar, felç olduğu anlaşılır. Yıllar yılı geçimini sağlayan parmakları duruverir bir anda. Doktorlar, felcin sebebini fazla içkiye bağlarlar.

Takvimler 1980’leri gösterirken Neşet Ertaş Almanya’dadır. Orada işçi olarak çalışan ağabeyinin davetiyle gitmiştir Almanya’ya. Eline inen felce çare bulmak için hemen doktorlara koşar. Hepsi sanki sözleşmiş gibi sigara ve alkolü bırakmasını şart koşar. O da bırakır. Tedavisi iyi gider Neşet Ertaş’ın ve eski sağlığına kavuşur. İyileştikten sonra hemen ülkesine dönmez; Almanya’da kalır.

Birkaç yıl sonra babası Muharrem Ertaş vefat eder. Babasının ölümünden sonra iyice içine kapanır Neşet Ertaş. Türküleri Türkiye’de dilden dile dolaşsa da, o inzivadan çıkmaz. Kasetleri elden ele gezmekte, o ise yurt dışında ömür tüketmektedir. Sanki kendisini unutturmaya yeminli gibidir. Röportaj tekliflerini kabul etmez. Sesi radyolarda dolaşmakta, ama yüzünü kimse görememektedir. O kadar ortadan kaybolur ki Türkiye’de ‘Neşet Ertaş öldü’ haberleri çıkar. Hatta bir gün TRT’deki bir müzik programında da aynı anonsu duyar. ‘Sizlere rahmetli Neşet Ertaş’tan alınan bir türkü söyleyeceğim.’ der bir sanatçımız; bu sözler Neşet Ertaş’ın pek gücüne gider.

2000’lerin başında Bayram Bilge Tokel kapısını çalar Neşet Ertaş’ın. Onun adına bir kitap çıkarmak, bir de belgesel çekmek istediğini söyler. Güç bela Neşet Ertaş’ı razı eder. Hatta Türkiye’de bir de konser vermeye ikna eder onu. İçine düştüğü derin kuyudan çıkarır onu Bayram Bilge Tokel. Neşet Ertaş, yeniden doğar adeta.

25 Eylül 2012 tarihinde, 74 yaşında sustu ‘Bozkırın Tezenesi’. Bir daha açılmamak üzere kapattı gözlerini. Geriye ondan hoş bir avaz kaldı bu yalan dünyada. Ölüm konusu açıldığında, ‘Bana öldü demeyin; yoruldu, gitti deyin.’ demişti Neşet Ertaş. Evet, yaklaşık 6 yıl önce bu yalan dünyada yoruldu ve gitti büyük usta. Saygı ve rahmetle...”

Neşet Ertaş’ın sanat yaşantısını ve hayatıyla ilgili önemli dönüm noktalarını paylaşan Yrd. Doç. Dr. Onur Aykaç daha sonra sözü Karaman Milli Eğitim Müdürlüğünde Müzik Öğretmeni olarak görev yapan Halil Erbay’a bıraktı. Neşet Ertaş’ın birbirinden değerli eserlerine bağlamasıyla hayat veren Erbay, Neşet Ertaş’ın özel bir şekilde anılmasına da vesile oldu.

Dinleyicilerin büyük beğenisini toplayan program, Yrd. Doç. Dr. Onur Aykaç ve Müzik Öğretmeni Halil Erbay’ın katılımcılara teşekkür etmesinin ardından sona erdi.