KMÜ’DE ŞEHİR VE MEDENİYET TASAVVURU KONUŞULDU

Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi (KMÜ) Rektörlüğü tarafından "2021 Yunus Emre ve Türkçe Yılı" kapsamında hazırlanan Yunus’un Gönlü Çalab’ın Tahtı adlı programda bu hafta ‘Şehir ve Medeniyet Tasavvuru’ konusu ele alındı.

Her pazartesi günü izleyiciyle buluşan programın yedinci hafta konukları KMÜ Rektör Yardımcısı ve Sanat, Tasarım ve Mimarlık Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Murat Ertekin ile KMÜ Rektör Danışmanı ve Sanat, Tasarım ve Mimarlık Fakültesi Dekan Yardımcısı Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Hakan Yılmaz oldu. Programda ayrıca KMÜ Sanat, Tasarım ve Mimarlık Fakültesi Dekan  Yardımcısı Dr. Öğr. Üyesi Cenk Celasin tarafından da çeng dinletisi gerçekleştirildi.  

Üniversitenin resmi Youtube ve Facebook hesaplarından canlı yayınlanan ve yönlendiriciliğini KMÜ Yunus Emre ve Türkçe Yılı Koordinatörü Muhammet Ali Orak'ın yaptığı programda şehir ve medeniyet üzerine ayrıntılı değerlendirmelerde bulunuldu.

“Karaman, kent hafızası ve tarihi imgeleriyle ülkemizin zengin şehirlerinden birisidir”

Programda ilk olarak söz alan Prof. Dr. Murat Ertekin, KMÜ Sanat Tasarım ve Mimarlık Fakültesi hakkında açıklamalarda bulunarak şunları söyledi: “Çok önemli bir fakülte olan Sanat Tasarım ve Mimarlık Fakültemiz üç yıl önce şehrimize kazandırıldı. Karaman, kent hafızası ve tarihi imgeleriyle ülkemizin zengin şehirlerinden birisidir. Karamanoğlu Mehmet Bey’in ilk payitahtı olan Ermenek, sonrasında Larende ve bütününe bakıldığı zaman Karaman'ın çok önemli bir şehir olduğu görülür. Karaman, Selçuklu izlerini derinden gördüğümüz, Karamanoğlu Devleti'nin sanatını ve üslubunu taşıyan, kendine has bir anlayışı olan topraklardandır. Karamanoğlu Devleti'nin sanat anlayışı, Orta Asya sanat anlayışını da bünyesinde taşır ve aynı zamanda çağdaş da bir anlayışı vardır. Bu bağlamda üniversitemiz kültür ve sanat alanlarında da hizmet üretmeye devam edecektir. 100'ün üzerinde devlet üniversitesi içerisinde Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi diğer üniversitelere nazaran bu anlamda güzide bir yere sahiptir.”

“Medeniyetin eyleme geçmiş hali şehirdir”

Prof. Dr. Ertekin, konuşmasına şöyle devam etti: “Sanat heykelle doğdu, mimari ile devam etti ve resimle zirveye çıktı.  Şehrin hafızası ve kimliğinin korunması çok önemlidir. Tasavvur; hayal etmek, tasarlamaktır. Medeniyetin eyleme geçmiş hali ise şehirdir. 21’inci yüzyıl medeniyet çatışmasına sahne olmaktadır. Bir medeniyet tasavvurunun olduğu yerde başka bir medeniyet tasavvuru olamaz, çatışırlar. Avrupa kendi medeniyet değerlerini, mimarisini korurken diğer ülkelerin medeniyet değerlerini ve kimliklerini yok ediyor, yıkıyor. Bizde de şehir hafızası değişiyor ve medeniyet değerlerimiz giderek yok oluyor.”

“Değerlerimiz elimizden kayıp gidiyor”

Konuşmasının son bölümünde Prof. Dr. Ertekin, “Değerlerimiz elimizden kayıp gidiyor. Aile ve ahlak kavramları medeniyetin tasavvurlarındandır. Bu değerler bize aittir. Toplumu bir arada tutan milli günler, bayramlar, anılar, olaylar ve hafızalar vardır. Bu değerler gelenekten geliyor ve geleceğe intikal etmelidir. Bu değerleri korumazsak eğer tarih bilincini yok ederiz. Tarih ve dil bilinci olmazsa milletler ortadan kalkar. Dil, tarih ve kültür gibi milli değerlerimize sahip çıkmalıyız. Çünkü bunlar şehrin imgeleridir ve şehir hafızasında önemli yer tutarlar. Bunların yanı sıra toplumu toplum yapan örf, adet, gelenek görenekler, komşuluk ilişkileri, mahalle kültürü ve dini değerler de gelecek kuşaklara aktarılmalıdır.” diyerek sözlerini noktaladı.

“Heykel kadim bir gelenektir”

Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Hakan Yılmaz ise şehir imgeleri ile ilgili olarak, “Heykel kadim bir gelenektir; Orta Asya'da soyut anlamda devam etmiştir. Bunu mezar taşlarına bakarak görebiliriz. Heykel bizde bir iz bırakma iken Mezopotamya bölgesinde tapınma aracıdır. Heykel Türk sanatında mimari süsleme unsurudur. Sanat anlayışımız ve figürlerimiz İslamiyet ile daha da gelişmiştir." dedi.  Dr. Öğr. Üyesi Yılmaz, devamında "Tasavvur, bir tasarımdan imge oluşturmaktır. Şehri insanlar oluşturuyor, medeniyet ise insanları taşıyor. Şehir ve medeniyetleri oluşturan arka planlar vardır.” şeklinde konuştu.

“Bizler göçebe, aynı zamanda da medeni bir milletiz”

Dr. Öğr. Üyesi Yılmaz, geleneksel mimarinin modern dünyaya aktarılması hakkında da açıklamalarda bulunarak, “Gelenekseli günümüze uydururken ne yapalım da hoş görünsün çabasına girmemeliyiz. Çağdaş tasarımlar yaparken doğala en yakın, modern ve doğanın kabul edeceği taş, ahşap, çelik, cam gibi daha naturel malzemeler kullanılır. Atalarımızın medeniyet inşasında külliye, tekke, zaviye, hamam, medrese gibi tek katlı pek çok medeniyet göstergesi merkezler bulunuyor. Günümüzün sosyal yaşamında ise üst üste yığma binalar oluşturuldu ki geçmiş mimaride bunların hiç birisi yok. Bizler göçebe bir milletiz ama aynı zamanda medeni bir milletiz.” dedi.

“Medeniyeti yaşatan mekânlar şehirlerdir; medeniyetin canlanması için şehir kurarız”

Şehirlerin ve medeniyetlerin iç içe geçmiş belli sembolleri olduğunu belirten Dr. Öğr. Üyesi Yılmaz, “Medeniyeti yaşatan mekânlar şehirlerdir. Medeniyetin canlanması için şehir kurarız. Bunun için de okul, camii gibi yapılara öncelik veririz. Maalesef medeniyetin bize ait kısmı ortadan kalkıyor. Modern kentler artık aynileşmeye başladı. Bütün mimarilerin birbirine benzediğini görüyoruz. Kendi medeniyetimizin köklerinden beslenmek ve doğru olana yönlenmek gerekir. Medeniyetimizde gerçek kimliğimize ağırlık vermeliyiz. Apartman dairesi yaparken bile ona kendimizden bir şeyler katabiliriz. Medeniyet oluşturmuyor ve kendi tarzımızı yaşamıyoruz. Artık sistem bizi tüketim nesnesi olarak görüyor. Aslında kendimizi tüketiyoruz.” şeklinde konuştu.

“Çeng bir Türk çalgısıdır”

Programda çeng icra eden Dr. Öğr. Üyesi Cenk Celasin ise şehir ve medeniyet tasavvurunun kültürel alanlarından birisinin de musiki olduğunu vurgulayarak, “Çeng bir Türk çalgısıdır. Eski Mezopotamya medeniyetlerinden bize nakledilen, Selçuklu ve Osmanlı döneminde de çalınan çeng, günümüzde hala Türk devletlerinde çalınıyor. Orta Asya'da ve Türkiye'de halen icracıları var.” dedi.

Programda Dr. Öğr. Üyesi Cenk Celasin çeng icra ederken Program Koordinatörü Muhammet Ali Orak da Mevlana'nın Divan-ı Kebir'inde çeng ile ilgili çok sayıda beyit olduğunu vurgulayarak Hz. Mevlana'ya ait olan "Ey mana çengini çalanlar, gönülleri size susamış olanları bir hayli suvardınız" adlı beyitleri ve Hacı Bayram Veli'ye ait "Çalab'ım bir şar (şehir) yaratmış iki cihan aresinde" adlı dizeleri dinleyenlerle paylaştı.

Program, izleyenlerin görüş ve değerlendirmelerinin okunmasının ardından sona erdi.