2. ULUSLARARASI TÜRKÇE KONUŞAN ÖĞRENCİLER KONGRESİNİN KAŞGARLI MAHMUT VE YUSUF HAS HACİP OTURUMLARI

Kaşgarlı Mahmut Oturumu

Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi (KMÜ) tarafından düzenlenen 2. Uluslararası Türkçe Konuşan Öğrenciler Kongresinin Kaşgarlı Mahmut Oturumu Prof. Dr. Nihat Öztoprak’ın (Türk Dil Kurumu) başkanlığında gerçekleştirildi. Oturumda Şaziye Dinçer (Ahi Evran Üniversitesi), Bayram Çelik, İlyas Kayaokay (Fırat Üniversitesi) ve Muhittin Turan (Çukurova Üniversitesi)  bildirilerini sundular.

Risaletü’n Nushiyye’de Anlamca Denk Sözcükler

Şaziye Dinçer (Ahi Evran Üniversitesi) “Risaletü’n Nushiyye’de Anlamca Denk Çiftler” başlıklı sunumunda Yunus Emre’nin tasavvufi öğütleri içeren Risaletü’n Nushiyye adlı eserinde aynı anlama gelen sözcükleri açıkladı.

Dinçer, araştırmasında Risaletü’n Nushiyye’de 23 tane Türkçe anlamca denk çift saptadığını belirterek bunlardan bazılarını şöyle örneklendirdi: “acı=kaygu, bol=katı (fazla), yir alçağı=yazı (ova), kapu gözetmek=kapuda turmak (alçak gönüllü olmak), alkış itmek=öğmek, eksilmek=gedilmek, eslemek=eteğin komak (dinlemek), degirmek=irürmek (ulaştırmak), ırılmak=taşınmak (uzaklaşmak), ardına atmak=bırakmak.

Dinçer, Yunus Emre’nin anlamca denk sözcük çiftlerinden birini tercih etmesinde vezin, kafiye, hece sayısı, eşdizim ve aliterasyon gibi unsurların etkili olduğunu belirterek “Yunus Emre’nin şiirlerindeki anlamca denk sözcükler onun Türk dilini kullanmadaki ustalığına ve kavram zenginliğine işaret etmektedir.” diye konuştu.

Necati’nin Gazellerinde Tasvir

Bayram Çelik, “Necati’nin Redifi Yer ve Şahıs İsmi Olan Gazellerinde Tasvir” başlıklı sunumunda 15. yüzyıl divan şairlerinden Necati Bey’in şiirlerini irdeledi.

Çelik, Necati Bey’in divan şiirinin kurucularından olduğunu belirterek “Necati Bey, İranlı şairlerin Türk şairleri taklitçi olarak gördüğü ve aşağıladığı bir dönemde ortaya çıkarak Türk şiirinin başını yukarı kaldırmıştır.” diye konuştu. Araştırması kapsamında Necati Bey’in bütün şiirlerini taradığını söyleyen Çelik, Necati Bey’in redifinde “Kabe, Mısır, Bursa Kaplıcaları” gibi yer isimleri ile “Memi” gibi şahıs isimlerinin geçtiği gazellerine örnek verdi.

Divan Şiirinde Usturlab

İlyas Kayaokay (Fırat Üniversitesi), “Divan Şiirinde Teknoloji Bir Alet: Usturlab” başlıklı sunumunda Yunanca “yıldız ölçmek” anlamında gelen ve 20. yüzyıla kadar namaz vakitlerini tayin etmenin yanı sıra astronomik bir alet olarak kullanılagelen usturlab’ın geçtiği şiirlere örnek verdi.

Usturlabın ya da parçalarının divan şiirinde ilk kez 14. yüzyılda Kadı Burhanettin tarafından kullanıldığına dikkat çeken Kayaokay, araştırması kapsamında taradığı 296 divanın 456 beyitinde usturlabın geçtiğini kaydetti.

Hasan Rızayi

Muhittin Turan (Çukurova Üniversitesi), “17. Yüzyıl Divan Şairlerinden Hasan Rızayi” başlıklı sunumunda Hasan Rızayi’ye ait olan “Tecelliyat-ı Hüdayi’nin Nazmen Şerhi” adlı eserinden söz etti.

Turan, Hasan Rızayi’nin 1599-1667 yıllarında yaşadığını, Aksaraylı olduğunu ve pek tanınmamasına rağmen 18 adet eseri bulunduğunu kaydetti. Aynı zamanda kadı olan Hasan Rızayi’nin Aziz Mahmut Hüdayi’nin bağlılarından olduğunu belirten Turan, Aziz Mahmut Hüdayi’nin Tecelliyat adlı eserine manzum şerh yazan Rızayi’nin eserindeki şiirlerden örnekler sundu.

Yusuf Has Hacip Oturumu

Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi (KMÜ) tarafından düzenlenen 2. Uluslararası Türkçe Konuşan Öğrenciler Kongresinin Yusuf Has Hacib Oturumu Doç. Dr. Mehmet Mercan’ın (KMÜ) başkanlığında gerçekleştirildi. Oturumda Çağlar Deniz, Ahmet Hojam, Enkhtuya Erdene Ochir ve Lokman Zor bildirilerini sundular.

Asker ve Sindrella

Çağlar Deniz, “Asker ve Sindrella Hikayesi Üzerine Bir Söylem Analizi” başlıklı sunumunda Filadelfiya Yahudi Sesi adlı dergide yayımlanan “Asker ve Sindrella” hikayesini mercek altına aldı.

Deniz, hikayenin yazılma sebebinin, İsrail ordusunun dünyada “adaletsiz ve yetersiz” tasavvur edilmesine bir tepki niteliği taşıdığını söyleyerek hikayenin İsrail ordusunun Akka’ya düzenlediği saldırıyı konu aldığını belirtti. Hikayede geçen asker ve Sindrella isimlerinin anlamına değinen Deniz, hikayedeki asker’in İsrail ordusunu, Sindrella’nın da İsrail güçlerinin Akka’ya düzenlediği saldırıda ölen Filistinli kızı temsil ettiğini ifade etti.

Çağlar Deniz, hikayede kullanılan dili incelediği araştırmasında Akka kentinin hikayedeki tasvirinden örnek verdi. “Dil tahakkümün ve toplumsal iktidarın bir aracıdır ve aynı zamanda ideolojiktir.” diyen Deniz, hikayeye göre Akka kentinin Haçlılar zamanında Filistin Latin Krallığının başkenti ve müreffeh bir kent iken bugün Müslümanların elinde harap bir vaziyette gösterildiğini söyledi. “Asker ve Sindrella” hikayesiyle okuyuculara İsrail güçlerinin haklılığınının ispatlanmaya çalışıldığını kaydeden Deniz, “Dil insanları aldatabilir ve yönlendirir.” ifadelerini kullandı.

Pekin’deki Çok Dilli Yazıt

Ahmet Hojam, “Pekin’de Yeni Bulunan Çok Dilli Yazıt Üzerine Bir Çalışma” başlıklı sunumunda 1759 yılında Doğu Türkistan’ın Mançu askerleri tarafından işgali üzerine askerleri kutlamak amacıyla diktirilen yazıttan söz etti.

Pekin’e 40 km uzaklıkta yer alan yazıtın Mançu, Çin, Moğol ve Çağatay olmak üzere dört ayrı dilde yazıldığını kaydeden Hojam, yazıtın Çağatayca kısmını incelediği araştırmasında pek çok dil yanlışına rastladıklarını söyleyerek “Abidedeki Çağatayca yazının bir yabancı tarafından yazıldığını düşünmekteyiz.” dedi.

Orta Asya’nın En Eski Müzik Aleti

Enkhtuya Erdene Ochir, “Moğolistan’da Bulunan Bir Müzik Aleti Üzerindeki Yazıt” başlıklı sunumunda 2007 yılında Moğolistan’da bulunan, Uygurlara ait bir müzik aletini ele aldı.

Enkhtuya Erdene Ochir, Moğolistan’da geçen yıl runik alfabesiyle yazılmış biri Uygurlara biri de Göktürklere ait iki yazıt bulunduğunu ifade ederek “Moğolistan’da her yıl Türklere ait yeni bir eser ortaya çıkıyor.” dedi.

Moğolistan’da 2007 yılında bulunan müzik aletini ele aldığı çalışmasında Enkhtuya Erdene Ochir, üzerinde iki satır yazının yer aldığı müzik aletinin Orta Asya’nın en eski çalgısı olduğunu söyledi. Enkhtuya Erdene Ochir, çalgı üzerindeki yazılardan ilk satırının çözüldüğünü belirterek araştırmacılara göre ilk satırda “Biz iyi dost olduk” ya da “Saygı gösterilerek yazdık” veya “Bilerek yazdık” ifadesinin yer aldığını kaydetti.

Orta Asyalı Yönetmen Tolomuş Okeev

Lokman Zor, “Orta Asya Türk Dünyası Sinemasının Etkili Dilini Yaratan Usta Bir Yönetmen: Tolomuş Okeev” başlıklı sunumunda Kırgız Yönetmen Tolomuş Okeev’in eserlerine değindi.

Lokman Zor, Cengiz Aytmatov’un eserlerini sinemaya uyarlamasıyla meşhur Yönetmen Tolomuş Okeev’in ilk filminin 1966 yılında çektiği “Çocukluğumun Gökyüzü” adlı yapıt olduğunu kaydetti.

Okeev’in dünya çapında tanınmasına neden olan filmin, 1975’te çekilen ve senaryosu Cengiz Aytmatov’a ait Kızıl Elma filmi olduğunu söyleyen Zor, Kırgız yönetmenin dünyada ses getiren ikinci filminin 1984’te çekilen Kar Leoparının Soyu adlı yapıt olduğunu belirtti. Kar Leoparının Soyu’nun tüm baskılara rağmen 35 ülkede gösterime girdiğini vurgulayan Lokman Zor, Okeev’in son filminin Suriye-Kırgız ortak yapımı Sevgi Serapları filmi olduğunu bildirdi.

Lokman Zor, Okeev’i “milliden hareketle evrenseli yakalamış bir sanatçı” olarak tanımlayarak sözlerini şöyle noktaladı: ”Türk soylu ülkeler ve topluluklar arasında ortak bir gelecek için dil, tarih ve kültür çalışmalarının yanı sıra sanatın ve sinemanın dili de ihmal edilmemeli, ortak yapımlara imza atılmalıdır.”