Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi (KMÜ) Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu ile Spor Bilimleri Derneği işbirliğinde gerçekleştirilen 7. Ulusal Spor Bilimleri Öğrenci Kongresinin ilk gününde kariyer yolculukları konusunda paneller düzenlendi.
Usta İsimler Deneyimlerini Gençlerle Paylaştı
Kongre açılışının ardından gerçekleştirilen ilk panelde Prof. Dr. Füsun Öztürk Kuter, Prof. Dr. Yavuz Taşkıran, Prof. Dr. Gazanfer Doğu, Prof. Dr. Azmi Yetim ve Prof. Dr. Hasan Kasap gençlerle kendi deneyimlerini paylaştı.
“Spor, ciddi ve bilimsel bir iştir”
Panelin oturum başkanlığını yürüten Prof. Dr. Füsun Öztürk Kuter, kendisinin atletizm yaptığı ve voleybol oynadığı dönemde sporun ciddi ve bilimsel bir iş olduğunu anlayarak spor bilimlerine yöneldiğini söyledi. Prof. Dr. Kuter, beden eğitimi öğrencilerinin olumsuz imajlarını düzeltmeleri için ise daha dikkatli davranmaları gerektiğinin altını çizdi. Ardından Kuter, panelin ilk konuşmacısı olan Prof. Dr. Yavuz Taşkıran’a söz verdi.
“Spor bilimlerinde çalışanlar multidisipliner olmalı”
Prof. Dr. Yavuz Taşkıran, spor akademisine yedek listeden girdiğini ve hiçbir zaman akademik kaygıyla çalışma yapmadığını vurguladı. Hentbol oynamanın yanı sıra 35 farklı federasyonda görevler aldığını dile getiren Taşkıran, kendisinin motor merakı olduğunu ve spor bilimlerinde çalışanların mutlaka multidisipliner yaklaşım sergilemesi gerektiğini belirtti. Meslek hayatı boyunca yaşadığı ilginç olayları da öğrencilerle paylaşan Prof. Dr. Taşkıran, sevdiği işe kendini adamanın önemine dikkat çekti.
Yaşar Doğu’nun Gölgesinde
Panelin ikinci konuşmacısı olan Prof. Dr. Gazanfer Doğu ise “Milli güreşçi Yaşar Doğu’nun oğlu olarak o ismin baskısı altında büyümüş, kendisinden beklentiler hep yüksek olmuş birisiyim.” şeklinde konuştu.
Hayatını babasının ismiyle değil, kendi alın teriyle kazanmaya çalıştığının altını çizen Gazanfer Doğu, gerek Gazi Eğitim Enstitüsü Beden Eğitimi ve Spor Bölümüne kaydolurken gerekse Milli Eğitim Bakanlığı yurt dışı bursunu alırken hep sınavlarda başarı göstererek bunları kazandığını ifade etti.
ABD’de yaptığı doktora tezini Amerikalı deneklerle değil de Türk gençleriyle çalışarak Türkiye’de ilk kez vücut yağ ölçümü formülünü geliştirdiğini söyleyen Doğu, “Türkiye için bir şey yaptığımdan dolayı memnunum.” şeklinde konuştu.
“Az efor sarf ederek beleş diploma almayı düşünmeyin”
Gençlere tavsiyelerde de bulunan Gazanfer Doğu, “Az efor sarf ederek beleş diploma almayı düşünmeyin. Kendinizi çeşitlendirin. Maalesef Türkiye’de herkes yaptığı bir şeye karşılık para beklentisi içerisinde. Halbuki mesela Olimpiyat organizasyonlarının %60’ı gönüllülerden oluşuyor. Çünkü gönüllüler kaliteli hizmet veriyor. Öncelikle maddi karşılık beklemeksizin bir işi yapın, maddi gelir muhakkak gelecektir zaten. Çünkü gelişmiş ülkelerde piyasa, kendi kalite kontrolünü yapıyor.” dedi.
Prof. Dr. Gazanfer Doğu, yurtdışında olduğu gibi Türkiye’de de yaygın sporun yavaş yavaş belediyelerin sorumluluğuna geçtiğini söyleyerek “Biz hiç bu kadar koşu yolları, yürüyüş parkurları görmemiştik.” dedi.
Doğu, spor okullarındaki eğitim programlarının çeşitlendirilmesiyle mezunların ileride daha rahat iş bulabilecek konuma gelebileceklerini ifade etti. 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununda spor bilimi sınıfı bulunmadığının da altını çizen Doğu, mezunların şu an sadece öğretmen olabildiklerini, bunun da bir haksızlık olduğunu söyledi.
“Spor Sahipsiz”
Panelin bir diğer konuşmacısı olan Prof. Dr. Azmi Yetim, Türkiye’de İl Sağlık Müdürlerinin doktor kökenli, İl Milli Eğitim Müdürlerinin öğretmen ve İl Müftülerinin diyanet kökenli olmasına rağmen İl Gençlik ve Spor Müdürlerinin, hatta spor genel müdürleri, müsteşarlar ve bakanların çoğunluğunun spor kökenli olmamasını eleştirdi.
“Mesleğimiz siyasi anlamda sahipsizdir.” diyen Prof. Dr. Yetim, “Türkiye’de din eğitimi ve spor eğitimi gereği gibi yapılsaydı ülkemiz bugün daha farklı olurdu.” şeklinde konuştu. Türkiye’de sporun gelişememesini bu mesleğe kadın eli ve anne eli değmemesine bağlayan Yetim, en büyük vatanseverliğin de işini iyi yapmak olduğunu kaydetti.
Spor bilimleri alanında yaşadıkları zorluklara da değinen Prof. Dr. Yetim, 1989 yılı kasım ayında Gazi Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Anabilim dalında ilk doktora programının açılmasına kendilerinin önayak olduğunu belirtti. 1992 yılında çıkan ve Türkiye’de 400’ün üzerinde fakülte ve yüksekokul kurulmasını öngören yasayla Gazi Üniversitesine bağlı Beden Eğitimi ve Spor Bölümünün yüksekokula dönüştürülmesinde yine kendi çabaları olduğunu açıklayan Prof. Dr. Yetim, böylelikle Türkiye’de beden eğitimi alanında ilk yüksekokulun açılmış olduğunu dile getirdi.
“Akademisyenlik dünyanın en onurlu işidir”
Prof. Dr. Yetim, akademisyenliğin dünyanın en onurlu işi olduğunu kaydederek “Akademisyen; görevini yaptıktan sonra işine karışılmayan, sürgün yemeyen, hesap vermeyen, kimseye boyun eğmeyen, özgür düşünendir. Dünyada üniversiteler kadar toplumun önünü açan kurum; üniversite hocaları kadar okuyan, araştırma yapan, üreten başka insan yoktur. Akademisyen olmak vatanseverliği, yenilikçiliği, milletini ve insanlığı sevmeyi gerektirir. Bilim adamı olmak ayrıcalık, spor adamı olmak bir kat daha ayrıcalıktır.” dedi.
“Kimsenin sizi bulmasını beklemeyin, siz kendinizi gösterin”
Panelin son konuşmacısı olan Prof. Dr. Hasan Kasap ise çocukluğunun köy yerinde çobanlık yapıp çelik çomak oynayarak doğal spor koşulları içerisinde geçtiğini belirtti. Babasının yaptığı tütün ameleliği işini kendisinin de yapmamak ve geçimini farklı yollardan kazanmak için okumayı tercih ettiğini ifade eden Prof. Dr. Kasap, zorlu okuma mücadelesini gençlere anlattı.
Prof. Dr. Kasap, “Benim bir hedefim vardı ve hep onun peşinden koştum. Kimsenin sizi bulmasını beklemeyin, siz kendinizi gösterin.” diye konuştu. Öğrencilerden gelen bir soru üzerine ise Prof. Dr. Kasap, Türkiye’de spor bilimlerinin akademik anlamda hak ettiği yerde olduğunu, ancak bürokratik anlamda bunun böyle olmadığını dile getirdi.
“Mahrumiyetten mahrum bir nesil yetiştirdik”
Konuşmaların ardından, Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Sabri Gökmen söz alarak panelistlerin anlatımlarını dinlediğinde kendi okuma serüveniyle çok büyük benzerlikler gördüğünü kaydetti.
Prof. Dr. Gökmen, “Bizler çok mahrumiyet yaşadık. İyi ki de yaşadık, çünkü mahrumiyetler bize ciddi deneyim kazandırıyor ve bazı şeylerin kıymetini biliyoruz. Fakat bizim yaşadıklarımızı yaşamasınlar diye mahrumiyetten mahrum bir nesil yetiştirdik. Onlar hiç zorluk görmediler ve küçük engeller karşısında dağılıyorlar.” şeklinde konuştu.