Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi (KMÜ) Sağlık, Kültür ve Spor Daire Başkanlığı tarafından düzenlenen Nalıncılar Kültür Evi Sohbetlerinde bu hafta dil üzerinden küresel sömürü sistemleri konuşuldu. KMÜ Kurumsal İletişim Koordinatörü ve Yeni Medya Bölüm Başkanı Doç. Dr. İbrahim Ethem Bilici’nin konuşmacı olarak yer aldığı sohbete üniversite personeli ve öğrencilerin yanı sıra entelektüel merakı olan vatandaşlar katıldı.
Dil ve egemenlik konusunun enine boyuna irdelendiği sohbette Doç. Dr. Bilici, dilin önemine değinerek ‘Küresel Hegemonyada Dil: Dili Planlamak, Eşitsizliği Planlamak’ konulu sunum yaptı.
Eski oyuna yeni sahne, Ortadoğu: Böl-Parçala-Yönet
“Bugün Ortadoğu’da yaşanan ve ülkemizi de ciddi anlamda etkileyen Batı merkezli müdahaleler, vekalet ve vesayet savaşları; kökenini, keşifler çağında Avrupa’nın ticaret yollarını keşfetmenin ötesinde ele geçirme, zaptu rapt altına alma keyfiyetinde bulmaktadır.” diyen Bilici, Batının Sanayi devriminden sonra ham madde ve pazar arayışıyla, dünyayı kendine hizmet için kurulmuş bir çiftlik gibi görerek eline geçirdiği zenginlikleri Batıya taşıdığını ve böylelikle kendine ihtişamlı bir dünya kurduğunu söyledi.
Sömürgecilik faaliyetlerinin günümüze kadar çeşitli şekillerde devam ettiğini belirten Bilici, şunları dile getirdi: “Günümüzde de üç aşağı beş yukarı aynı şablon kullanılmaktadır. Toplum etnik, dini, mezhepsel veya dünya görüşü itibarıyla önce ayrıştırılır, ayrışan toplumun arasındaki sınırları belirginleştirmek ve aslında önemsiz olan farklılıklardan bir uçurum yaratmak için karşılaştırılır, uçurumun kapanıp ayrışmanın kısa sürede sonlanmaması için çatıştırılır ve kendi kendine tekrar düzenin sağlanamayacağı bir kaos ortamı yaratılır. Sonra da egemen güçler kendi düzenini kurup ‘düzeni sağlar’, kontrolü altına alır. Bu emperyal sistem, hedef toplumun yeraltı ve yer üstü kaynaklarını, iş gücünü alır götürür, din ve dilini yok eder, küresel planını uygular. II. Dünya Savaşı yıllarında olduğu gibi, egemenlerin sicili kabarıp ‘artık ayrılma vakti geldiğinde’ ise kendi yetiştirdiği işbirlikçisini başa geçirip bırakıp gider. Böylece kısaca böl-parçala-yönet politikası gerçekleşmiş olur ve o toplum bir daha kolay kolay belini doğrultamaz.”
Bilici, egemen güçlerin yeni sömürge düzenlerinin gerçekleşmesinde dilin de önemli bir araç olarak kullanıldığını belirterek şunları ifade etti: “Tipik bir örnek olarak Namibya’da sadece birkaç Beyazın konuştuğu İngilizce, ülkenin resmi ve egemen dili olmuştur. Namibya’daki Oshiwambo ve diğer yerel dillerin her birine başta, ‘dilini koru’ denir, her kabile kendi dilini öğrenmeye çalışır ve sonunda birbirini anlayamaz hale gelirler. Birbirini anlayamayanlar arasında anlaşmazlıklar çıkar ve dışarıdan kışkırtmaya da zemin hazırlanır. Taraflar silahlandırılır ve birbiriyle çatıştırılırlar. Çatışma kızıştığında beyaz efendi gelir ve sanki yeni fark ediyormuş gibi ‘Aaa siz niye çatışıyorsunuz, bu dünyanın ücra ve unutulmuş köşesinde bu yerel dillerinizi kullanmanızın bir anlamı yok, gelin aranızda anlaşabileceğiniz, dünyanın neresine giderseniz gidin konuşabileceğiniz, iş bulabileceğiniz en değerli, en geçerli dil olan İngilizceyi öğrenin’ der. Yerlilerden dil öğrenebilecek kadar imkânı olan sadece küçük bir azınlık İngilizce öğrenme imkanına sahip olur. Mutlu azınlık devlet yönetimini, hukuk ve sağlık sistemini ele geçirir ve hükmetmeye başlar. İçinden çıktığı kendi halkını efendisinin adına sömürmeye, yok etmeye başlar; tüm bu gelişmeler, küresel dil İngilizceyi sorunların çaresi olarak görmesiyle başlar.”
“Dil, karıştırmak için de kaynaştırmak için de kullanılabilecek çok güçlü bir silahtır”
“Namibya’dan Hindistan’a baştan başa dil egemenliği kurulan tüm ülkelerde dil, yeri gelince ülkeyi karıştırmak için kullanılmaktadır.” diyen Bilici, konuşmasına şöyle devam etti: “Beş büyük haber ajansı ve küresel medya yanlış temsille karışıklığı meşrulaştırır. Aslında koskoca bir kıta olan Afrika, küçük bir ülke gibi görülerek açlık, kıtlık, yamyamlık, iç çatışma ve salgın hastalık ile sunulur. Tüm dünya onları kötü gelişmelerle tanır. Yine aynı dil, egemen ülkelerde ise bir kaynaştırma aracı olarak kullanılır. Tüm dünya Shakespeare okumalı, İngilizce öğrenmelidir. Küresel medya tüm dünyayı İngilizce şemsiyesi altında toplamalıdır.”
“Dilini kaybeden bir millet her şeyini kaybetmiştir”
Bilici, konuşmasının devamında “Bizim Türkçemizin durumu nedir? Tarihte hiç karıştırma amacıyla kullanıldı mı? Peki bugün dilimizi Kafkaslardan Balkanlara birlik ve beraberliğimiz için kaynaştırma aracı olarak kullanabiliyor muyuz? Asıl mesele budur.” diyerek “Dilini koruyamayan, kültürünü de, inancını da, bağımsızlığını da koruyamaz, silinir gider. Günümüzde iş yerlerinde, markalarda, konuşmalarda hep İngilizce kullanılmaktadır. Aslında dil, ‘amaç’, idol, tanrı haline getirilmemeli; bir ‘araç’ olarak kullanılmalıdır. Biz kültürümüzü, medeniyetimizi ve neticede varlığımızı kaybetmemek için dilimize sahip çıkmalıyız.” dedi.
Neokolonyalizm ve dijital medya
Bilici, yeni sömürgecilik sisteminin ise dijital mecralarda çok etkin olduğunu belirterek şunları dile getirdi: “ABD menşeli dijital ve sosyal medya üzerinden algılar yönetilmekte, zihinler sömürülmekte, zihinler yönetilmektedir. Egemenlerin bilimde, teknolojide, silahlanmada üstünlük yarışı karşısında, Doğu toplumları cılızlıkları, parçalanmışlıkları ve fukaralıklarıyla aşağılık kompleksine gark olmaya itilmektedir. Biz kendimizi, tarihimizi hatırlamalı, artık uyanıp dilimize, kültürümüze, insanımıza sahip çıkmalı, birlik ve beraberlik içinde yeniden tüm dünyanın umudu ve lideri olmalıyız. Bunun için de bilgi teknolojilerine daha çok kafa yormalı, kendi sosyal medyamızı geliştirmeli, dilimizi, sesimizi cihana duyurmalıyız.”
Söyleşi programı soru cevap kısmının ardından sona erdi.